LARS VON TRIER

HAZIRLAYAN: RECEP AKAR

Lars Von Trier, kuşkusuz son dönem Danimarka Sineması'nın en tanınmış yönetmeni. Filmleri dünya çapında büyük beğeni ile izlenen, başarısı tüm dünyada kabul edilen bu sıra dışı yönetmeni tanımaya başlamadan önce 101 yaşındaki Danimarka Sineması'na kısaca bir göz atalım.

Danimarka Sineması'nın ilk ürünü saray fotoğrafçısı Elfelt'in 1898'de çektiği ve Bernstarf Sarayı'nın merdivenlerinde kraliyet ailesini görüntüleyen kısa bir belgeseldir. 1915'lere gelindiğinde çevrilen çok sayıda film Avrupa ülkelerinde gösterilmiştir ve Danimarka Sineması'nın yıldızları Asta Nielsen, Olaf Fons, Clara Pantapidan ve Valdemar Psilander uluslararası bir üne kavuştukları gibi Danimarkalı ünlü güldürü ikilisi H. Modsen ve C. Schenström bütün dünyada "Pat ve Pataşan" olarak hasılat rekorları kırmışlardır.

Danimarka Sineması'nı dış pazarlarda adeta "empoze" eden film, başrolünü Asta Nielsen'in oynadığı ve Urban Gad'ın yönettiği Uçurum (Afgrunden, 1910) olmuştur. Gad ve Nielsen bir dizi dram ile (Kaynayan Kan, 1911, Kara Rüya, 1911, Bale Dansçısı, 1911) altın çağı başlatmışlar ve Danimarka Sineması'nı yönlendirmişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Almanya ve diğer Avrupa pazarına el atan, romantik dramlardan dizi filmlere kadar her türden ürün veren Danimarka Sineması savaş sonunda sarsılmış; ülkenin en büyük yapım şirketi Nardisk Film Almanlar tarafından satın alınmış, Carl Thedore Dreyen ve Benjamin Christensen gibi sayılı yönetmenler İsveç'e geçmişlerdir. 1930'larda sessiz sinemaya geçişin yarattığı sorunlarla gerileme devam etmiş ve yıllık ortalama yapım sayısı on beşi aşamaz hale gelmiştir. Yine de Benjamin Christensen, Lou Louritzen gibi yönetmenlerin sayesinde Danimarka Sineması kimliğini koruyabilmiştir. İkinci Dünya Savaşı ve Alman işgali ülkeyi harap ettiği gibi sinemasını da neredeyse susturmuştur. 60'lı yıllara baktığımızda ise Dreyen'in (Gertrude, 1964) ve Menning Carlsen'in (Açlık, 1966) çalışmalarıyla küçük bir kıpırdanma yaşandığını görüyoruz.

Danimarka'da bir sinema sanayiinin varlığından söz etmek mümkün değil. Danimarka Sineması'nın varlığı kültür, tanıtma programlarına ve ihtiyacına dayanıyor. Seksenlere, doksanlara gelindiğinde de durum farksız. Ortalama on- on beş film arası yıllık yapım, sinema salonlarının sayısında bir düşüş ve seyircide azalma söz konusu.

Danimarka Sineması'nı bu şekilde ana hatlarıyla özetledikten sonra asıl konumuza; Danimarka Sineması'nın son yıllarda yetiştirdiği en büyük yıldızlardan biri olarak kabul edilen Lars Von Trier'e dönebiliriz.

1984'deki "Element of Crime / Suç Unsuru" filminin yakaladığı başarıdan beri Lars Von Trier ülkesini gelecek yüzyıla taşıyan, Danimarka'nın en yetenekli yönetmeni olarak tanınıyor.

Danimarka Sineması'nın bu genç yıldızı 1956 yılında doğdu, Kopenhag Üniversitesi'nde sinema ve Danimarka Film Okulu'nda yönetmenlik eğitimi almaya başladı. Danimarka Film Okulu'ndan 1983 yılında mezun olduğunda Nocturne (1981), Images of a Relief / Rahatlama Hayalleri (1982) ve Liberation Pictures / Kurtuluş Resimleri (1982) filmlerini çekmişti. Bu üç film de Münih Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazandı. 1984'te "Element of Crime / Suç Unsuru" adlı ilk konulu filmini çekmeden önce çeşitli reklam filmleri ve tanıtım amaçlı video klipler çekti. 1984 yılında bir üçlemenin ilk filmi olarak çektiği "Element of Crime / Suç Unsuru" Cannes Film Festivalinde teknik ödül kazandı. Aynı film Chicago Film Festivalinde de ödül kazandı. Üçlemenin ikinci filmi "Epidemic / Salgın" bir milyon Danimarka Kronuna bir film çekilip çekilemeyeceği hakkında Von Trier ve film danışmanı Claes Kastolm Hansen'in girdikleri iddia sonucunda ortaya çıktı. Bu film de Cannes Film Festivali'nde resmi program bölümünde gösterildi ve çeşitli uluslararası ödüller kazandı. Üçlemeyi tamamlayan "Europa / Avrupa" nın ilk dünya gösterimi yine Cannes'da yapıldı ve burada teknik ödül ve jüri büyük ödülünü aldı. Ayrıca dünyanın belli başlı film festivallerinde ödüller kazandı.

Televizyon için Lars Von Trier "Medea"(1998) isimli bir film yönetti ve bu filmle Fransa'da Jean d'arcy ödülünü kazandı. Fakat gerçek başarı 1994 yılında çektiği, kendisini Danimarka'da büyük üne kavuşturan ve aile ismi yapan "Kingdom / Krallık" serisi ile geldi. Kısa sürede tüm dünyada ilgi uyandıran bir kült diziye dönüşen Krallık daha sonra dört buçuk saatlik, 35 mm.'lik bir sinema filmine dönüştü. Daha sonra Krallık'ın ikinci serisi de Kopenhag'da çekildi ve yine 35 mm. sinema filmine dönüştürüldü.

Lars Von Trier'in 1996 yılında çektiği "Breaking the Waves / Dalgaları Aşmak" filmi ise tüm dünyada yankı uyandırdı ve film 1996 Cannes jüri büyük ödülü, 1996 Felix Avrupa ödülü, 1996 ABD Film Eleştirmenleri Derneği en iyi film ödülü başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde, önemli festivallerde birçok ödül kazandı.

Yönetmenin son filmi Lars Von Trier, Thomas Vintenberg ve birkaç başka yönetmenin gerçekleştirdiği Dogma 95 doktrinine uygun olarak 1998 yılında çekilen "Idiots / Salaklar". Cannes film festivalinde gösterilen film ülkemizde de ilk kez 18. İstanbul Film Festivali'nde izleyicilerle buluştu.

Lars Von Trier'in jübile filminin ilk gösterimi için belirlediği tarih ise 2024 yılının 30 Nisan'ı. Belgesel öğeler taşıyan bir gerilim filmi olarak planlanan "Dimension / Boyut", bir gelecek abidesi olarak görülüyor. Avrupa ve Dalgaları Aşmak filmlerinde rol alan Udo Kier ve yine Avrupa'nın kadrosundan birkaç oyuncu ile gerçekleşecek olan film, her yıl farklı mekanlarda çekilecek üçer dakikalık bölümler halinde tasarlandı. Eğer Lars Von Trier film tamamlanmadan ölürse filmi tamamlayacak mirasçıyı da şimdiden belirledi.

"Söyleyeceğini söyledim işte, çok hoş bir duygu bu. Çocukça bir hayal, her şeyi kucaklayan bir alçakgönüllülük gibi bütün hoşgörüleri bir kenara bırakın; çünkü bu benim itirafım. Ben Lars Von Trier bir beyaz perde mastürbasyoncusuyum" diyor Danimarkalı muhalif yönetmen. "Filmin büyüsü görevini tamamlayıp, yarattığı yoğun duygular orgazm dalgaları gibi vücudu yaladığında ... İşte benim ardına düştüğüm deneyim bu. Yalnızca bu duygu. Yapıtlarım ardındaki itici güç hep bu duygu olmuştur; başka bir şey değil."

Fransızların itirafçı felsefe geleneğini benimseyen Von Trier üçlemesini filmcilik özelliklerini sınamak ve sergilemek amacıyla kullanmış.

"Sanatın amacı ve gerekliliği hakkında safsataların gölgesinde kaybolmaya çalıştım. Ne var ki içimdeki tutkuları, cinsel arzularımın acınacak sis perdesi altında bastırmayı başaramadım."

FİLMOGRAFİ

Menthe La Bienheureuse (1979)
Nocturne (1981)
Sidute Detolje (1981)
Liberation Pictures (1982)
Images of a Relief (1982)
Element of a Crime (1984)
Epidemic (1987)
Medea (1988)
Europe (1991)
The Kıngdom / Rıget (1994)
Breaking The Waves (1996)
The Kıngdom 2 / Rıget (1997)

SUÇ UNSURU / ELEMENT OF CRIME

Yönetmen: Lars Von Trıer
Senaryo: Lars Von Trıer, Niels Vansel
Oyuncular: Michael Elphck, Me me Lei, Esmand Knıght, Jerold Wells, Preben Lerdorff Rye
1984 / 35 mm. / 103 dakika

Dedektif Fisher Avrupa'da sürdürdüğü bir cinayet araştırmasından sonra Kahire'ye döner. Belli ki bu deneyimin sarsıntısını üzerinden atamamış, dayanılmaz başağrılarına ve saplantılara kapılmıştır ve pek az şey anımsayabilmektedir. Bir Arap terapistin yardımına başvurarak hipnoz altında geçmişin anılarına, acılarına ve Avrupa'ya doğru bir yolculuğa çıkar. Avrupa çok değişmiştir, bir terkedilmişlik ve çürümüşlük içindedir. Fisher "Suç Unsuru" adlı yapıtıyla tüm yaşam felsefesini etkilemiş olan, polis akademisindeki eski öğretmeni Osborne'u ziyaret eder. Sözü edilen kitap, araştırmacının olayları suçlunun bakış açısından görebilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu, bir suçun çözümünü ararken, araştırmacıyı suçun kaynağını tam olarak kavramaya yönelten bir yöntemdir. Ancak artık emekliye ayrılan Osborne, tehlikeli bir kurmaca olarak nitelendirdiği bu teorileri şiddetle reddeder. Bu arada "Lotto Cinayetleri" diye adlandırılan bir dizi cinayetin sonuncusu Innestadt Limanı'nda gerçekleşir ve soruşturmayı yürütmek için Fisher görevlendirilir. Polis merkezinde Fisher, "Lotto Cinayetleri" ile ilgili araştırmayı daha önce Osborne'un yürüttüğünü ve Harry Grey adlı biriyle cinayetler arasında bir bağlantı kurduğunu farkeder. Osborne'un evine yaptığı ikinci ziyarette, Fisher kayıp Harry Grey dosyasını bulur. Bu dosya ve Osborne'un, Grey'in artık varolmadığıyla ilgili ısrarlı tutumu Fisher'in merakını daha da kamçılar ve ne olursa olsun bu sırrı çözmeye karar verir. Cinayetleri aydınlatmak için Fisher, Osborne'un yöntemini uygulayarak caninin düşünce tarzını kavramaya çalışır. Bu araştırmalar sırasında Fisher Harry Grey'in kişiliğine son derece yaklaşır. Cinayetler sırasında Grey'in takip ettiği yolu izler. Bu sırada Fisher'i, bir önceki "Lotto Cinayeti"nin gerçekleştiği Halbestadt'tan beri eşlik eden Kim adında bir hayat kadını yardımcı olmaktadır. Fisher cinayetlerin ardındaki gerçek sistemi, korkunç karmaşıklığı ve giderek daha güçlü bir şekilde kendini saran bu tutkuyu kavramaya başlar. Gitgide kötüleşen sağlığı, Kim'in bu yolculuklarda Grey'e eşlik ettiğini hatta ondan bir çocuğu olduğunu keşfetmesiyle iyiden iyiye bozulur...

"Suç Unsuru hangi ülkede olursa olsun en içi geçmiş izleyicileri bile serseme çevirecektir. Von Trıer'in İngilizce çektiği bu futuristik gerilim filmi, Orson Welles, Borges ve Tarkovski arasındaki delişmen bir çiftleşme adeta" diye yazıyor Variety Dergisi...

SALGIN / EPIDEMIC

Yönetmen: Lars Von Trier
Senaryo: Lars Von Trier, Niels Vorsel
Oyuncular: Susanne Ottesen, Caecilia Holbec, Niels Vorsel, Lars Von Trier, Claes Kostholm
1986-87 / 35 mm. / 106 dakika

Bir film yönetmeni (Lars Von Trier) ve bir senaryo yazarı yazdıkları "Polis ve Fahişe" adlı senaryo bilgisayarlarından aniden silinince onsekiz aylık çalışmalarını yitirirler. Yapımcı beş gün sonra gelecektir ve senaryoyu yetiştirmek için sadece beş günleri vardır. Önce senaryoyu yeniden yazmaya çalışırlar ancak ikisi de öyküyü hatırlayamazlar. Bunun üzerine hiç yılmadan işe koyulur, araştırmalarını yaparlar ve birkaç gün içinde tüm dünyayı kasıp kavuran bir salgın hastalıkla ilgili yeni bir öykü yazarlar. İki sinema adamının öyküsüyle yapmayı düşündükleri filmin öyküsü içiçe girer ve bu iki öykü birbirine paralel gelişerek yapımcıyla yenilen akşam yemeğinde aynı sonla birleşir. Birinci öykü "Salgın" adlı senaryonun öyküsüdür. Salgın hastalıkla savaşmak umuduyla, salgın nedeniyle karantinaya alınan şehirden kaçarak, hayatını tehlikeye atan idealist doktor Masmer'in yaşadıkları anlatılmaktadır. Ne var ki doktor elindeki çantanın içinde virüsü taşıdığının farkında değildir. Nihayet öykünün sonunda salgını kendisinin yaydığını farkeden doktor saklandığı mağaradan çıkar ve bu hayatı yarattığı için Tanrı'ya dua eder. İkinci öykü ise senaryonun yazılış öyküsüdür. Türlü engellere, aksiliklere rağmen son ana dek hiçbir şey olmamış gibi davranan iki yazar filmin son sahnesinde salgını öykünün içinden çıkıp kendilerine bulaşmalarına tanık olurlar. Düşüncelerini en umulmaz biçimde yapımcıya sunduklarında salgın felaketle sonuçlanır.

"Alışılagelmiş sinema kalıplarının dışında filmdeki biçimsel öğeler (ışığın lokal ve parlak kullanımı, ben buradayım diyen kamera, oyunculuk, açık çerçeve, özdeşleşmeye imkan vermeyen dramatik yapı, içiçe geçmiş ve anlaşılması güç öyküler vb.) filmde alttan alta yürütülen entelektüel tartışmalarla birleştiğinde içine girilmesi güç, bir o kadarda etkileyici ve sarsıcı bir film yapıyor 'Salgın'ı" diyor Süleyman Şahin "Epidemic" başlıklı yazısında.

"Kaderin hazırladığı bir rastlantı kimi zaman öylesine meşum ve garip olabilir ki kişi görünürde mantıklı ancak özde asılsız ve boş sonuçlar çıkarmaya zorlanır. Salgın'ın senaryosunun yazıldığı beş gün içinde gerçek bir salgının bu apartmana ve çevresine yaklaşmakta olması ve bu salgının tam senaryo tamamlandığı zaman patlaması, işte bu rastlantılardan biridir." Lars Von Trier

AVRUPA / EUROPA

Yönetmen: Lars Von Trier
Senaryo: Lars Von Trier, Niels Vorsel
Oyuncular: Jean-Marc Barr, Barbara Sukowa, Udo Kier, Ernst-Hugo Jaregard, Eddie Constantine
1991 / 35 mm. / 107 dakika

Leo Kessler (Jean-Marc Barr) İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çalışmak ve babasının ülkesini tanımak için Almanya'ya gelen zeki ve iyi niyetli, genç bir Amerikalı'dır. "Avrupa" filmi bu Alman kökenli Amerikan gencin garip, karmaşık, akıldan çıkmayacak öyküsünü anlatır. Demir yollarında çalışan amcası, Leo'nun yataklı bir trende kondüktör olarak iş bulmasına yardımcı olur. Böylece Leo yavaş yavaş yıkıntılar arsındaki Almanya'nın baş döndürücü gizeminin içine dalar.

Asıl gelişmeler Leo'nun trende Max Hartman'ın kızı Katharina'yla (Barbara Sukowa) karşılaşmasıyla başlar. Kız Leo'yu baştan çıkarır ve çok geçmeden ailesiyle tanıştırmak üzere Hartmann malikanesinde akşam yemeğine davet eder. Katharina'nın babası Zentropa demiryolu ağının sahibidir ve Max Hartman'ın tek yaşama amacı demiryolu ağının yeniden onarılmasıdır. Bu nedenle müttefiklerle ortak bir çalışmaya girmekten başka bir seçeneği yoktur. İnce ruhlu oğlu Larry ise her türlü milliyetçilik kavramını eleştirmekte ve kendini pasifist olarak nitelendirmektedir. Öte yandan Leo'ya karşı duyduğu yakınlığı gizlemeyen Katharina, Amerikalılara karşı terör eylemlerinde bulunan Nazi gruplarına daha yakın görünmektedir.

Nazizmin ölüm sancılarının trenle sembolize edildiği film aynı zamanda Nazizm kurbanlarını kurtarmakta geç kalan Amerikalıların ve diğerlerinin ahlaki ve humanistik hatalarını gözler önüne seriyor ve konuyu eleştirel bir yaklaşımla ele alıyor. "Tren ve Nazi ihtişamı öldü. Fakat çizgi film figürleri gibi yaptıklarına devam ediyor gibi görünüyorlar; beyinden gelen mesaj henüz vücuda ulaşmadı." Roger Erbett 'e göre filmin metin altından verdiği mesajlardan biride bu.

Savaş suçu üzerine sanrılı bir gerilim filmi olan bu çarpıcı ve özgün yapıt siyah-beyaz geniş ekrana gerçeküstü renk saptamaları yaparak ve ön projeksiyonu farklı bir düzende kullanarak suç ve kuşkuyla örülü bir kabuslar dünyası yaratıyor.

Lars Von Trier filmini şöyle yorumluyor:"Sanırım Avrupa bir gerilim filmi ve güldürü öğeleri de içeren bir melodram...Almanya bende bir saplantı: Avrupa işte o...Alman toplumu her zaman en uç noktadaki tutkuları sergilemiştir: Kişiliklerinde, bireyler ve diğer ülkelerle olan ilişkilerinde...Her filmim teknik bir yenilik içerir. Avrupa'da kendime birçok eğlenceli teknik oyuncak aldım. Görüntü eklemek üzerinde çalışıyoruz; bazen kimi siyah-beyaz, kimi renkli yedi görüntü katmanını üst üste koyabiliyoruz. Ama asıl önemli olan, bu şekilde ancak farklı merceklerle çekilebilecek görüntüleri birleştirebilmemiz. Bu yolla, ilk bakışta fark edilmeyen ancak izleyicide derin iz bırakan bir etki yaratabiliyoruz. Aynı şey kamera hareketleri içinde geçerli. Görünüşte tam anlamıyla gerçekçi bir izlenim bırakan, ancak filmi planladığımız yöne doğru sürükleyen bu unsuru içeren görüntüler yaratıyoruz. Bu da hipnozdur."

KRALLIK / KINGDOM 1

Yönetmen: Lars Von Trier
Senaryo: Lars Von Trier-Thomas Gislason
Oyuncular: Ernst Hugo Jaregard, Kristan Rolffes, Holger Jaul Hansen
1994 / 35 mm. / 269 dakika

Cüretkar yönetmen Lars Von Trier'in bu rahatsız edici, karanlık, neşeli ve gürültülü epiği ortaçağa ait bir mezarlık üzerine inşa edilen dev Kophenag hastanesi "Krallık"ta geçer. Uzun zamandan beri bilimin hakim olduğu bu hastaneyi yeraltı ruhları ele geçirmeye kalkınca yerleşik düzen bozulmaya başlar. Hastanede yatan bir medyum olan ve hastane asansöründe ruhuna rastladığı küçük bir kızın gizemini çözmeye çalışan Mrs. Drusse beyin cerrahisi bölümüne burnunu sokar. Burada bölüm şefi olan saygıdeğer profesör Moesgaard, Mara adında küçük bir kızın üzerinde yapılan ve büyük başarısızlıkla sonuçlanıp kızın bitkisel hayata girmesine yol açan bir ameliyatın ortaya çıkmaması için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu olayın sorumlusu olan ve genelde Danimarkalılardan özellikle de Moesgaard ve onun bölümü aptalca yönetmesinden nefret eden İsveçli beyin cerrahı Helmer de olayı örtbas etmeye çalışmaktadır.

Batıl inançlar, tıp ve hastane kurumuna eleştiriler getiren, taşlama ve pembe dizi romantizmi içeren acılı bir karışım Krallık. Dört bölümden oluşan çılgınca eğlendirici, sürprizlerle dolu ve zengin anlatımlı bu film maratonu, oynadığı her yerde geniş bir fanatik izleyici kitlesi yaratmış, daha sonraki yıllarda 35 mm. sinema filmine dönüştürülmüştür.

KRALLIK / KINGDOM 2

Yönetmen: Lars Von Trier, Morten Arnfred
Senaryo: Lars Von Trier, Thomas Gislason
Oyuncular: Ernst Hugo Jaregard, Kristen Rolffes, Ghita Norby
1997 / 35 mm. / 286 dakika

Kophenag'daki saygın Krallık hastanesinde her şey eskiden olduğu gibidir, ama aslında hiçbir şey aynı değildir. Beyin cerrahı Stig Helmer Haiti'den döner dönmez bir sürü sorunla karşılaşır. Başarısız bir ameliyatın sonunda küçük Mama'nın beyninde hasar bıraktığı için hakkında soruşturma açılmıştır. Meslektaşı Bigmar ise yakasına yapışıp onu evlenmeye ikna etmeye çalışmaktadır. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de hastalık hastası olma telaşına kapılır. Bir cankurtaranın ölümcül biçimde yaraladığı Mrs. Drusse bilinmeze doğru yola çıkar. Ancak ruhların ve şeytanın bir meydan savaşına girmiş oldukları hastanede olup biten gizemli olaylarla başa çıkması için geri dönmeye zorlanır.

"Krallık"ın uzun süredir beklenen bir devamı niteliğinde olan ve acımasız bir mizah, keskin bir toplumsal eleştiri ve kanları donduran garip olaylarla dolu bu film, hastane personelinin ve hastalarının çarpıcı portrelerini çizmeye devam ederken, ilk filmin sonunda dehşet içinde doğan bebek de izleyiciye tüyler ürperten anlar yaşatıyor.

DALGALARI AŞMAK / BREAKING THE WAVES

Yönetmen: Lars Von Trier
Senaryo: Lars Von Trier
Oyuncular: Emily Watson, Stellan Skarsgard, Katrin Cartlidge, Jean-Marc Barr, Udo Kier
1996 / 35 mm. / 158 dakika

70'li yıllar kuzeybatı İskoçya'sında, küçük bir kasabada yaşayan dindar, asi, genç kız Bess kasaba büyüklerinin katı Kalvinist tavırlarına karşı gelerek bir petrol kuyusu işçisi olan Jan ile evlenir. Jan, Bess'in hayatındaki ilk erkektir ve Bess Jan'a hastalıklı bir sevdayla tutulur. Evlilikleri Jan'ın petrol kuyusuna geri dönmek zorunda kalmasına kadar yolunda gider. Jan çalışmak üzere kasabadan ayrıldığında Bess histeri krizlerine girer. Yeni evlendiklerinde derin derecede dindar olan Bess, şimdi Jan'ın kendisine geri dönmesi için Tanrı'ya yalvaran; fiziksel ve ruhsal açlıkla aklı başından gitmiş bir kızdır. Sonunda Bess'in duaları kabul olur ve Jan eve döner. Fakat boynundan aşağısı felç olarak... Jan'ın petrol kuyusunda geçirdiği kazanın ardından felç olması Bess'i derin acılar içine sokar. Jan yatalak olarak kalacağını anladığında iyileşmesinin Bess'in bir sevgili bulmasına ve yaşadığı sexüel tecrübeleri kendisine anlatmasına bağlı olduğuna Bess'i inandırır. İlk başta dehşete düşen Bess kocasının iyileşebilmesi için, söylediklerini isteksizce kabullenir. Ölen ağabeyinin yürekli karısı Dodo'yu ve Jan'ın doktorunu da bu zor maceranın içine sokar. Bu durum trajediyi de beraberinde getirir. Rezil olan ve aşağılanan Bess Jan için, kendisini küçülten kaderini yaşamaya devam eder. Jan mucizevi bir şekilde iyileşmeye başlasa bile...

Dalgaları Aşmak bir çok sinema eleştirmenine göre şimdiden kült film statüsüne girmiş; hüzünlü hikayesiyle insanı derinden etkileyen, yerinde imgelerle, başarılı kurgusuyla sağlam bir bütünlük taşıyan, katı Kalvinist öğretileri sorgulayan; aşkın sınır tanımazlığı ve inanç üzerine oldukça başarılı, sarsıcı bir film.
"İyi olan her zaman bir yerlerde anlaşılacaktır"
Lars Von Trier

GERİZEKALILAR / THE IDIOTS (DOGMA 2)

Yönetmen: Lars Von Trier
Senaryo: Lars Von Trier
Oyuncular: Badil Jargensen, Jans Albings, Anne Louise Hassing
1998 / 35 mm. / 117 dakika

Gerizekalılar ortak bir ilgi alanları olan bir arkadaş grubudur. Zihinsel özürlü numarası yapmayı severler. Hiçbir şey onlara, içlerinden birinin oyunu yeni bir şekilde oynamanın, sınırların ötesine geçmenin yolunu keşfetmesi kadar tatmin duygusu vermez. Karen bu grubun üç üyesi ile karşılaşır ve kendini istemeden onların küçük oyunlarının içinde bulur. Daha sonra yavaş yavaş bütün bunların ne anlama geldiğini keşfeder ve kendi de oyuna katılarak hepsini memnun eder. Gerizekalılar için aile hayatlarını sürdürmek ve işlerini yürütmek giderek daha da zorlaşır.

"Idiots / Gerizekalılar " Lars Von Trier, Thomas Vinterberg ve iki başka yönetmenin bireyci, kozmetik ve yapmacık filmlere karşı bir kurtuluş hareketi olarak geliştirdikleri Dogma 95 ruhuyla çekilmiş. Lars Von Trier'in "Gerizekalılar"ı ilk ürününü Vinterberg'in "Şölen" filmiyle veren Dogma 95 doktrininin ikinci ürünü. Von Trier Dogma 95 kuralını kısaca şöyle açıklıyor: "Filmi çektikten sonra ses ve resimle ilgili hiçbir şey yapma hakkına sahip değilsiniz. Ne değiştirebilir ne de ekleme çıkarmalar yapabilirsiniz."

KAYNAKÇA

Burçak Evren "Dünya Sinema Sanayii" Timaş Yayınları 1997
Roger Erbett "Zentropa" 1992
Eddie Cockrel "Breaking the Waves" 1996
Süleyman Şahin "Epidemic" Sinemasal dergisi sayı 2, kış 1998
11. İstanbul Film Festivali kataloğu 1992
17. İstanbul Film Festivali kataloğu 1998
18. İstanbul Film Festivali kataloğu 1999