ENİS RIZA İLE SÖYLEŞİ

Söyleşi: Nezaket COŞKUN

Sinemaskop: Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Enis Rıza: Adım Enis Rıza belgesel sinemacıyım. 1969 yılında "Genç Sinema"
grubuyla belgesel sinema çalışmalarına başladım. Ve O günden beri de belgesel
sinema yapıyorum. Ama o arada uzun metrajlı imgesel filmlerim oldu. Hem imgesel,
hem belgesel olarak uzun metraj çektiğim dört tane filmim var. İkisi imgesel ama
Türkiye'de oynamadı, Avrupa ve Amerika'daki çeşitli sinemalarda oynadı.

Sinemaskop: Belgesel Sinemacılar Derneği'ndeki göreviniz nedir?

Enis Rıza: Burada ben, buranın hem sahibiyim ama aynı zamanda belgesel çeken bir
şirket burası. Yaptığı iş belgesel çekmek olan bir şirket. Bu şirket kendini
belgesel çekmeye programlamış, kendi hayallerini belgesel sinemada bulan, o
duygular ve düşüncelere sahip insanların yer aldığı, çalıştığı bir şirket.

Sinemaskop: Belgesel Sinemacılar Birliği'ni kurmaktaki amacınız ve kuruluş süreci
hakkında bilgi verir misiniz?

Enis Rıza: İkinci yıl bitmek üzere. Bir ulusal konferansla kurduk. Bütün
belgeselcileri çağırdık bu konferansa. Ve belgesel sinema üzerine bildiriler
sundular. Bu iki gün sürdü. İkinci gün örgütlenme belgeselcilerin örgütlenme
sorunlarını tartıştık. Bir örgütlenme perspektifi çıktı o konferansta. Daha sonra
her yıl bir kere bir konferans toplamaya karar verdik. Ve geçen yıl ikincisini bu
yıl üçüncüsünü yaptık.

Belgesel Sinemacılar Birliği'ni niye kurduk? Bir kere herşeyden önce birbirimize
dokunabilmek için kurduk. Bir yönüyle de epeyce gerekçesi var, bir araya
gelişimizin, ama, gerekçemizin temelinde herşeyden önce Türkiye'de bugüne kadar
bir şeyler yapmış belgeselcilerin, TRT'de çalışan belgeselci arkadaşlarımızın hep
beraber bir araya gelip herşeyden önce deneyimlerimizi, ortak bu deneyimlerin
aktarılmasıyla birlikte de yeni belgeselci bir genç kuşak yaratmak, aynı zamanda
da, bu tabii yaratma perspektifiyle beraber oluştu. Ve gerçekten çok arkadışımız
bu sürece katıldılar. Beklentimizden çok büyük bir katılım oldu. Onunla birlikte
de örgütleşme perspektifi çıktı.

Sonuçta bütün bu söylediklerim tabi Türkiye'nin gerçek şu anda kanalların durumu,
standartların yokluğu, o standartların yokluğunda, genç kuşaklara özellikle
sunulacak imkanların çok dar bir alanda olması ve o alanın sadece kanallar ve
standartsız, kalitesiz belli bir etik ahlâk olmadan bu medya alanında var olmak
gibi bir alan, sınır. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz konjonktürde bizi bir araya
itti.

Sinemaskop: Çalışanlar ve üyeler kimlerden oluşuyor?

Enis Rıza: Belgesel Sinemacılar birkaç ayak üzerinde kuruldu. İzmir, Eskişehir,
İstanbul ve Ankara. Tabi başka şehirlerden tek tek insanlar var ama esas olarak
bu dört şehir üzerine kuruldu.

Sinemaskop: Bu illeri seçmemizdeki etken o illerde İletişim Fakülteleri'nin
olması mı?

Enis Rıza: Biz seçmedik. Biz hiç seçmedik. Şu iller olsun bu iller olsun demedik.
Genel bir çağrı yaptık, bildiğimiz bilmediğimiz herkese. Ve bu dört ilden, çok
değişik kesimlerden insanlar geldi. Ama meselâ Diyarbakır'dan da bir kişi var,
Malatya'dan da bir kişi var, Karadeniz'den de... Ama niyetimiz tabi özellikle
İletişim Fakülteleri'nin olduğu şehirlerde de bu platformu yaymak. Ama bu dört
şehrin temelinde çeşitli kesimlerden insanlar var, belgeselciler var, bir kere
akademisyenler var, özellikle İletişim Fakülteleri'nde belgesel anlatan,
belgeseli hem sinema açısından, hem medya açısından çok önemli bir alan olduğunu
ve bunun aktarılması geriktiğine inanan akademisyen arkadaşlar var, bir de
öğrenciler var. Dolayısıyla belgeselci olan ya da olmak isteyen, kendini
belgesele vermek isteyen geniş bir kesim bu süreçte yer aldı.

Sinemaskop: Nasıl bir örgütlenme içindesiniz? Birimleriniz hakkında bilgi verir
misiniz?

Enis Rıza: Bizim değişik bir örgütlenme yapımız var. Bu örgütlenme yapısı oldukça
bizim doğrudan demokrasi ve aktif katılım diye ifade ettiğimiz bir yapıya sahip.
Bu yapılanma içinde var olan herkes bir kere aktif olarak görev almak ve yapının
birimlerinden birinde çalışmak zorunda. Üretmek ve karar almak, karar üretmek
zorunda, karar sahibi olmak zorunda, çünkü bu yapının bütün kararları ortak
alınıyor. Birlikte alınıyor, birlikte tartışılıyor, öyle bir yapısı var. Bunun
yanı sıra çeşitli birimleri var. Yedi tane temel birimimiz var ve bu birimler
arşiv biriminden kurumsal birime, teknik birimden dış ilişkilere kadar,
uluslararası birimlere kadar çeşitli birimler, bu birimlerden birinde de aktif
olarak yer alınıyor. Böyle bir temelde oluşan bir yapı bu. Faaliyetlerimiz içinde
hemen eskiden beri hayal ettiğimiz bir şey vardı, sinemalar var ama belgesel
filmler gösteren sinema yok hiç Türkiye'de.

Kendimize bir yer edindik, lokalimiz var. Dernek de kurduk bu arada, bu derneğin
lokali. Orada cep sinemamız var, her gün seanslı filmler gösteriyoruz sinema
gibi. Bir bültenimiz var ve konferans metinlerimizde her yıl kitap halinde
basıyoruz.

Sinemaskop: Belgesel evinizdeki gösterimleriniz ilgi görüyor mu?

Enis Rıza: Başlangıçta tek tük insanlar geliyordu. Daha sonra giderek böyle
torununu alıp gelen ev kadınlarından, anneannelerden, babaannelerden öğrencilere,
öğlen ya da akşamüstü işinden çıkan işadamlarına kadar çok değişik kesimlerden
insanlar gelmeye başladı. Ve giderek de ilgi artıyor.

Sinemaskop: Belgesel alanında yapılan çalışmalar topluma nasıl ulaşıyor?

Enis Rıza: İşte biraraya gelişimizin ve Belgesel Sinemacılar Birliği'nin
arkasından Belgesel Sinemacılar Derneği'ni kuruşumuzun bir nedeni de oydu. Çünkü
belgesel sinema ya televizyon kanallarında hiç gösterilmiyor, ya gece geç
saatlerde gösteriliyor. Dolayısıyla bizim ilk söylediğimiz şey belgesel filmin
Türkiye'de mutlaka insanlara ulaşılması ve gösterimlerin yaygınlaşması, yeni
gösterim alanlarının yaratılması gibi bir bakış açımız vardı bunun yaratılması
doğrultusunda. Tabi bir yandan da şu anda kanallarda gerçek anlamda,
belgesellerin üretilmesi ve gösterilmesi için ciddi mücadeleler veriyoruz. Ama
onun yanısıra Türkiye'nin dört bir yanına, belgesel seyretmek isteyen, belgesele
talebi olan bütün kesimlere belgesel filmlerimizi götürüyoruz.

Biz Belgesel Sinemacılar Birliği'ni kurduğumuzda bir videotek de oluşturmaya
başladık. Bir yandan da belgesellerin envanterini oluşturuyoruz. Şu anda 300 ile
400 arasında filmimiz oluştu. Dolasısıyla örneğin Nisan ayında İzmir'de üç günlük
bir belgesel sinema günlerimiz var. Oraya belgesel filmler götürüyoruz. Mayıs
ayında Samsun'da var. Çeşitli okullarda, üniversitelerde şehirlerde giderek
sıklaşan bir biçimde belgesel film gösterimleri yapıyoruz. Hem toplu olarak
insanlarla yüz yüze konuşuyoruz vs. hem de filmlerimizi değil tabi, üretilen
bütün belgeselleri gösteriyoruz.

Türkiye'de İletişim Fakülteleri'nde özellikle sinema televizyon okullarında
belgesel filmi bitirme tezi olarak kabul edilmiyordu eskiden. Şimdi de öyle ama
yavaş yavaş bizim ortaya çıkışımız ve bu konuda sunduğumuz perspektiflerle
birlikte bir takım okullar yavaş yavaş belgesel filmi bitirme tezi olarak kabul
etmeye başladılar. Çünkü belgesel filmin yaygınlaşamadığı bir toplumda bir kere
sinemanın gelişmesi çok zor. Türk sinemasının bulunduğu nokta aslında önemli bir
yanıyla belgesel sinemanın gelişmişliğinden kaynaklanıyor. İkincisi belgesel
sinemanın olmadığı yerde toplumun bir hafızayı yinelemesi, bir hafızaya sahip
olması mümkün değil. Üçüncüsü belgesel sinemanın olmadığı bir yerde standartların
olması bir etiğin olması mümkün değil. Bugün televizyonlarda tartışılan basın
ahlâkı, medya ahlâkı vs. gibi kavramların ancak belgesel sinemanın
yaygınlaşmasıyla birlikte belli bir somutluğa ulaşacağına inanıyoruz. Çünkü
belgesel sinema kendi tabiatı gereği hem teknik anlamda hem estetik anlamda hem
de insanı kavrayış anlamında bir etiği gündeme getiriyor ve onu savunuyor. Bir
ülkede bütün bu kavramları kucaklayan ve o temelde üretim yapan bir alan olmadığı
sürece hem teknik, estetik, etik olarak hem de kültürel ve zihinsel olarak çok
fazla bir yere gidilmesi mümkün değil. Boşluğun buradan kaynaklandığına
inanıyoruz.

Sinemaskop: Arşiv birimi nasıl işliyor, neleri kapsıyor?

Enis Rıza: Arşiv biriminin yükü çok ağır. Arşiv biriminin sorumluluğu var.
Bunlardan bir kısmını başarıyla yerine getiriyor. Nedir bu; diyelim ki bir
videotek oluşturmak, bu videotekte yer alan filmlerin künyelerini çıkarmak. O
filmlerin sahiplerinde bile olmayan bir künye oluşuyor ve bunlardan oluşan
elimizdeki videotekin karşılığı olan bir künye kitapçığımız var. Ama aynı zamanda
arşiv biriminin sorumlulukları arasında Türkiye'de gerçekleştirilmiş bütün
belgesellerin bilgilerini oluşturmak gibi bir çalışması var. Meselâ şu ana kadar
ayrıntılandırılmış yaklaşık 8000 civarında üretilmiş belgesel film listesi
oluştu. Benzeri envanter çalışmalarını yapıyor arşiv birimi. Aynı zamanda yalnız
belgesel filmlerin değil, belgesel filmin konusu olabilecek, arşiv konu
olabilecek bütün bilgilerin de envanterinin çıkarılması gibi bir işlevi var.
Diyelim ki Türkiye'de belgesel çekmek isteyen insan bu bilgiye nasıl ulaşacak,
gelecek Belgesel Sinemacılar Birliği'nin arşiv birimine danışacak, ya da bir
bilgi, bir fotoğraf bir arşiv filmi bir dökümantasyon ya da bir uzman arıyor; bu
işi Türkiye'de kim bilir, kim yardımcı olabilir; arkeoloji konusunda, tarih
konusunda, herhangi bir coğrafya konusunda belgeselin konusu olabilecek herhangi
bir teknik tonuda, bütün onların envanterinin ve bilgisinin oluştuğu bir birim
bir tür başvuru kaynağı olabilecek bir çalışmayı da yavaş yavaş gerçekleştirmeye
çalışıyor ama şu anda teknik altyapının çok sınırlı olmasından dolayı debelene
debelene yürüyoruz.

Sinemaskop: Konferanslarınız nasıl gerçekleşiyor, hangi şehirleri içine alıyor?

Enis Rıza: Birinci konferansı yaparken 1001 belgesel film festivali adı altında
bir belgesel film şenliği başlattık ilk yıl. Geçen yıl bu şenliği tekrar ettik.
Yaklaşık 400 civarında film gösterdik o şenlikte. Çeşitli şehirlere. salonlara,
üniversitelere taşıdık o gösterileri. Tabi herşey kendi öz kaynaklarımızdan
olduğu için yorucu festivallerdi. Fakat geçen yıl farkettik ki Türkiye'de
belgesel film gösterileri, yani bizim dışımızda belgesel film gösterimleri
yapılmaya başlandı. Ve bizde artık bu etkinliğimizi uluslararası yapmaya karar
verdik. Ve bu yıl da çok yaygın belgesel gösterimleri olduğu için bu yıl bu
şenliği yapmamaya karar verdik. Gelecek yıllara dönük olarak uluslararası düzeyde
gerçekten 1001 Belgesel Film Festivali adına yakışır bir festival
gerçekleştireceğiz. Bunun yanı sıra cep sinemamızda her gün bir belgesel
gösteriyoruz. Saat başları akşama kadar sürüyor. Pazar günleri hariç her gün
yapılıyor bu gösterimler. Ayrıca bülten çıkarıyoruz. Bir tartışma platformu
dönmesini istediğimiz bir bültenimiz var. Giderek kalınlaşıyor, 8 sayfadan
başladı. 12 sayfaya, 16 sayfaya gidiyor. Bir dergi olma perspektifi içinde.
Tutanak dergi olursa belgesel sinema, belgesel sinemanın kucakladığı bütün
alanlar, mesela diyelim ki belgesel sinemanın tarihle ilişkin, tarihle birlikte
yeniden yazılması gibi bir bakış açısı bütün tarihçiler arasında tartışılıyor.
Onun içinde de "sözlü tarih" denen bir alan var. Belgesel sinemacılar olarak bir
geçen yıl sözlü tarihle ilgili workshoplar yaptık, atölye çalışmaları yaptık.
Sözlü tarihçileri çağırdık. Çeşitli belgeselci arkadaşlar bir sözlü tarih
çalışması yapıyoruz belgesel sinema içinde. Dolayısıyla o tür disiplinlerle tabi
ki ilişkilerimiz var, o tür disiplinlerle bir destek temasımız, organik
ilişkilerimiz oluşuyor. O düzeyde de belgesel sinemayı ilgilendiren herşeyi
tartıştığımız bir bülten olacak. Onunla birlikte sanatı yaratıcılığı, çeşitli
konuları tartıştığımız aynı zamanda da o bültende, bir belgeselin
gerçekleştirilmesi sırasında örneğin yaşadığımız şeyleri belgeselle ilgili
anılarımızı da yayınlıyoruz. Çünkü herkesin bütün o süreçleri belli bir tartışma
platformuna akıtması ve oradan da herkese akması lazım ki, b deney birikimi bir
biçimde herkese aktarılmış olsun bu deneyden yararlansın.

Sinemaskop: Konferanslarınızı gerçekleştirirken hangi kurumlardan yardım
alıyorsunuz?

Enis Rıza: Bize hiç kimse yardım etmiyor. Yani şu ana kadar işte ikinci yıl
tamamlanıyor ve 3. konferansımızı yapıyoruz. Başlangıçta tabii şöyle bir
prensibimiz var; biz çok kimseyle göbek bağına sahip olmak istemedik. Yani bize
birisi getirse de milyonlarca lira para verse, o parayı sanıyorum kabul etmeyiz.
Ancak küçük destekler beklentilerimiz. Küçük destekler ve karşılığında bir şeyler
üretebildiğimiz birşeyler var olmak gibi bir bakış açımız var. Zaten öyle bir
desteğe de bugüne kadar sahip olamadık. Şu ana kadar ne yaptıysak kendi
çabalarımız, öz kaynaklarımız çeşitli fedakarlıklarla oluştu, onların üzerine
kuruldu.

Sinemaskop: Doğayı korumaya yönelik çabalarınızda doğayı korumaya yönelik
kuruluşlardan yardım alıyor musunuz?

Enis Rıza: Sivil kurumlarla dirsek temasımız var. Belli bir ilişkin kurulmasına
çalışıyoruz. Mesela ÇEKÜL'le çok yakınız. Sanki iç içe gibiyiz diyebilirim.
Çekülle üstümüze düşeni yapmaya çalışıyoruz, çoğumuz ÇEKÜL üyesi. Öyle bir
dayanışmamız var ama tabii bunun gibi mesela Tarih Vakfı'yla da belli bir dirsek
temasımız var. Bunun gibi belli kurumlarla ilişkilerimiz var ama biz hiç birimiz
maddi destekler verme imkanlarına sahip değiliz. Zaten bütün bu benzeri kurumlar,
sivil kurumlar moral dışında ya da işbirlikleri dışında birbirlerine var
edebilecek ayakta tutabilecek maddi destekler verme imkanlarına sahip değiller.
ama dediğim gibi bugüne kadar geldi. Şimdi 3. konferasta da ciddi olarak
desteğini Galatasaray Üniversitesi verdi.

Sinemaskop: Konferanslarınız da ne gibi değişiklikler oluyor?

Enis Rıza: Konferansımızda o iki günde bütün belgeselciler bir araya geliyoruz
çeşitli şehirlerden. İlk gün konferansın konusu doğrultusunda bildiriler
sunuluyor. Birbirimizi görmüş oluyoruz bunun yanı sıra. İkinci günde belgesel
sinemacıların iç ilişkileri, örgütlenmeleri ve benzeri sorunları tartışıyoruz. Bu
bizim hem duygusal olarak ifademiz oluyor, bizim toplum içindeki konumumuzun
ifadesi ve birbirimizle ilişkilerimizin bir ifadesi olan bir spot film oluyor.
Bütün televizyonlarda gösteriliyor aynı zamanda.

Sinemaskop: Gelecek için kararlar alıyorsunuz. Mesela Belgesel Sinema ve Tarih
konulu konferansta aldığınız kararlar gibi. Gerçekleşiyor mu bunlar?

Enis Rıza: Bir kısmı gerçekleşmiyor tabii. ama önemli olan gerçekleştirmekten çok
o kararların bize çizdiği yön, istikamet. Tabii ne kadar iyi olur o kararların
hepsi uygulanabilse! O kararların uygulanamamasının çok temel nedenleri var.
Maddi olanaksızlıklarımız ve gerçekten sıfır diyebileceğim bir destekle, sadece
kendi gücümüz kendi imkanlarımız ve gönüllülüğümüzle yürüdüğü için aynı zamanda,
tabii zaman da çok önemli bir sorun. Çünkü profesyonelce bu işlerle uğraşacak
arkadaşlarımız yok, çünkü onlara ödeyecek paramız yok. Kendi işlerimiz içinde
paylaşarak yürüttüğümüz işler bunlar. Dolayısıyla geçen yıl konferansta alınmış
bir takım kararları yerine getiremedik. Ama o önümüzde bir yol, bir çizgi, bir
perspektif olarak duran şeyler ve yapılması gereken şeyler. Mesela bir takım
belgesel sinemacının atölye çalışmaları vs. gibi şeylerimiz vardı ama bunu
gerçekleştirecek maddi olanaklarımız olmadığı için yapılamadı. Böyle bir çalışma
ileriye dönük olarak yapılması gereken bir çalışma olarak önümüzde duruyor.

Sinemaskop: B.S.B'ye uluslararası baktığımız ülkemizde üretilen belgeselleri
dünyaya taşımak, tanıtmak, aynı zamanda olanların belgesellerini de bizim ülkeye
taşımak. Karşılıklı bir belgesel alışveriş bu. Amacınıza ulaşıyor musunuz? Bunun
için neler yapıyorsunuz?

Enis Rıza: Tabii ki bütün belgesellerimizin dünyanın çeşitli bölgelerinde
gösterilebilmesi ama aynı zamanda belgesel üretiminin tabii uluslararası
ilişkilerle yaygınlaşması ve çoğalması gibi bir bakış açımız var. Çünkü belgesel
üretimi Türkiye'de sınırlı kaldığı sürece hele bu koşullarda, çok gelişemeyecek
ama uluslararası platformlara ulaştıkça bizim belgesellerimiz hem üretim
açısından, hem gösterim açısından dünyaya yayılmaya başlayacak. Dolayısıyla bu
amaçla ilişkilerimizi bir iki yıldır, yeni olduğu için Türkiye'de böyle bir şey,
geçmişte yapılmadığı için ve bir miras devralmadığımız için yavaş yavaş oluşuyor.
Ve dünya belgeselleri yavaş yavaş bizden haberdar olmaya başlıyorlar,
mektuplaşmalar, ekonomik postayla haberleşmeler, birbirlerimizin adreslerini
öğrenmelerle başlayan bir süreç, yavaş yavaş böyle kendini genişletiyor aynı
zamanda da uluslararası ilişkiler birimimiz bütün dünyadaki festivallerin,
gösterilerin, bir envanterini oluşturdu, adreslerini oluşturdu, bunu bir defter
halinde bastı ve o deftere isteyen herkes filmlerin o festivallere, gösterilere
yollayabilir hale geldi. Bir kısmını, arkadaşlarımızın filmlerini Belgesel
Sinemacılar Birliği olarak biz yolluyoruz.

Sinemaskop: Diğer ülkelerle Türkiye'yi bu alanda kıyasladığınızda ne gibi farklar
görüyorsunuz, Belgesel film gerçekleştirmek için sadece iki yer var diyelim ya da
bu yok anlamına geliyor zaten, biri Kültür Bakanlığının bu tür konuları oluyor,
oraya başvuruyorsunuz ama böyle bir şey yok, hem var hem yok yani, ya da sponsor
bulacaksınız. Türkiye'de bu anlamda belgesel filmi, sponsor eden şirket, kurum
falan da yok. Dolayısıyla Türkiye'de belgesel film üretmek neredeyse şu anda
belli bir şans. Bir de TRT vs. gibi kanallarda, belgesel film yapan kanallarda,
olacaksınız ki yaygın olarak bu TRT onun dışında belgesel yapma olanağınız
neredeyse yok gibi birşey. Ama Batı'da bu çok yaygın. Şaşırtıcı olan bütün bu
yokluklara, zorluklara rağmen Türkiye'de ciddi olarak belgesel filmlerin
üretilebiliyor olması. Ve gerçekten neredeyse uluslararası düzeyde, uluslararası
standartlar içinde belgesel üretiliyor, tabii belgesel diye sunulan bir şeyi
kastetmiyorum bu açıdan çok umut var. Şu son dönemde bize güç veren bizi besleyen
gelmekte olan yeni kuşakların belgesele ilgi duyan kesimleri içinde çok göze
çarpan duygulandıran heyecanlandıran hatta biz olsak bu kadar yapardık bu
belgeseli dediğimiz çok dehşet belgeseller üretilmeye başlandı. Özellikle
Eskişehir Anadolu Ün. Ankara İletişim Fak. genç arkadaşlarımızın öğrenci
arkadaşlarımızın ürettiği çok güzel belgeseller var. İşte bunun kurumsal
alanlarını da yarattığımızda belgeseli sponsor edecek ya da maddi olarak
destekleyecek kurumsal alanların yaratılmasıyla birlikte ki bu ülkenin ve
toplumun buna çok ihtiyacı var, belgeselde çok ciddi bir patlama olacağına
inanıyorum ve bunun da geleceğinin çok uzak olmadığını düşünüyorum.

Sinemaskop: Festival kapsamında ne gibi etkinlikler yer alıyor, mekânlarınız
nereler ya da mekânlarınızı nasıl buluyorsunuz?

Enis Rıza: Her festival bitiyor ya da her etkinlik bitiyor. Bizi karalar
bağlıyor; bir dahakini nerede yaparız, çünkü gerçekten salon anlamında bile çok
ciddi destekler alamadık bu geçmiş yıllarda. Yani çok zor yarattığımız
imkanlardı. Dolayısıyla her yıl aynı mekânlarda olmuyor. Mesela bu yıl
Galatasaray Ün. çok gönüllü olarak çok severek bize destek vermesi inanılmaz
sürpriz oldu her yıl oraya buraya başvuruyoruz. Ama her yıl bir yer bulduk.
Giderek gelecek yıllarda da kolaylaşacaktır. Çünkü yavaş yavaş diyelim
Galatasaray Üniversitesi gelecek yıl da aynı desteği verecek, onun yanı sıra
başka salonlarda, çeşitli üniversitelerin salonları ya da çeşitli kurumların
salonları bize bu imkanları sağlamaya başlayacaklar. Ve zaman içinde biz de kendi
salonlarımızı kendi projeksiyon imkanlarımızı yaratmaya başlayacağız.

Sinemaskop: Diğer üç ilde de zorluklar çıkıyor mu?

Enis Rıza: Mesela Ankara da Alman Kültür Merkezi'nde hemen hemen her ay çeşitli
gösteriler yapılıyor. Ankara, İzmir, İstanbul da da olduğu gibi özel bir yerimiz,
lokalimiz yok işte oralarda geçici mekanlar Alman Kültür Merkezi gibi hem
İzmir'de hem Ankara da Üniversitelerin salonları gibi mekanlar da toplanılıyor,
konuluşuluyor. İnsanların Belgesel Sinemacılar Birliği, derneği diye, belgesel
evi diye gittikleri mekanlar yok oralarda. Eskişehir'de ciddi bir şekilde Anadolu
Üniversitesi'nin desteği var. Onların salonlarında, misafirhanelerinde toplama,
gösteriler yapma ve benzeri çalışmalar yapma gibi imkanlarımız oluyor. Zaten
yoğun olacak öğrencileri, öğretim üyeleri bizim üyelerimiz. İmkanlarla birlikte
oralarda da yerlerimiz olacak, bunlar hep hayallerimiz.

Sinemaskop: Bu yıl öngördüğünüz çalışmalarınız nelerdir?

Enis Rıza: Bu yıl gelecek yıllara dönük bir takım faaliyetler yapmayı
düşünüyoruz. Bir kere herşeyden önce uluslararası düzeyde ilişkilerin daha
yoğunlaşması ve imkanların yaratılması gibi bir bakış açımız var. Bunun yanı sıra
B.S.B'nin toplu üretim gibi bir perspektifi var yani B.S.B'de filmler üretilmesi,
kollektif çalışmaların yapılması ve bunların kısmen de olsa, öncelikle değil ama
maddi bir gelirinin de olması gibi. O konuda çeşitli kanallara başvuruyoruz.
B.S.B üyesi arkadaşlarımızın birlikte üretebilecekleri çeşitli projeler yapma
doğrultusunda belgesellerimizin çeşitli kanallarda gösterilmesi doğrultusunda
çalışmalarımız var. Bunlardan bir kısmından sanki olumlu sonuçlar almaya
başladık. İşte sözlü tarih çalışmasının hem TRT hem de B.S.B'nin ortak
çalışmaları halinde yaygınlaşmasına yönelik çabalarımız var.

Çünkü 2000 yılına giriyoruz. Ve 2000 yılında, neredeyse bu yüz yılı yaşamış
insanlar, bu yüzyıla tanık olmuş insanlar 2000 yılında artık aramızda
olmayacaklar. Onların anıları, yazdıkları, tanıklıkları da yok olacak gidecek.
Dolayısıyla sözlü tarih çalışmalarıyla da bu yüzyılın bütün yaşanmışlığını bir an
önce hâlâ yaşamakta olan insanların kamera önündeki tanıklıklarıyla gelecek
yüzyıla aktarmak gibi bir bakış açımız var. Destekler arıyoruz, imkanlar
arıyoruz. Bu doğrultuda da ipuçları var. Gerçekleşirse B.S.B'nin bütün
yönetmenleri, asistanları, kameramanları, öğrencileri bir arada, birlikte bu
projeleri gerçekleştirecekler.

Bu yılla ilgili temel hayallerimizden biri bu. Onun yanı sıra dediğim gibi
gelecek yıla dönük çok yaygın festivaller, atölye çalışmaları, sempozyumlar var
önümüzde gerçekleştirmek istediğimiz. Bültenimizin bir dergi halinde, ciddi bir
tartışma platformu haline dönüşmesi gibi bir fikrimiz var. Üniversitelerdeki
eğitimi destekleme doğrultusunda çeşitli konularda bir tür belgesel sinema
atölyeleri gibi düşüncelerimiz var. Hayallerimiz çok fazla yani!

Sinemaskop: Biz iletişim öğrencilerine ve bu işe niyetli insanlara
tavsiyeleriniz, diyecekleriniz nelerdir?

Enis Rıza: Benim hayatımın öyküsü tavsiye olarak alınabilir. Ben 1969'da
başladım. Başladığımda daha TRT bile kurulma aşamasındaydı. 70'li yıllarda
belgesel çekeceğiz dediğimiz zaman begeselcilik bile daha bir meslek değildi,
ailelerimiz başta olmak üzere insanlar bize gülüyorlardı. Belgesel nasıl
çekeceksin, nerede çekeceksin... O koşullar içinde biz belgeseller çektik,
mücadeleler verdik, sıkıntılar çektik vs. bugüne geldik. Bugün hayatımızı
belgeselci olarak sürdürebiliyoruz. Şimdi imkanlar çok daha fazla. Herşeyden önce
belgeselci olmak çok temelde bir gönüllülük demek, hayata bir bakış demek, bir
seçim demek, bir duruş. Bir kere o duruşu seçtiğiniz andan itibaren inandığınız
ne varsa, tüm gençlere benim söyleyeceğim, bir şeylere inanıyorsanız ve ona
gerçekten dört elle sarılıyorsanız, o sizi yaşatıyor da, bir biçimde meyvalarını
veriyor. Maddi manevi! Dolayısıyla benim ilk diyeceğim şey, insanın hayatıyla
ilgili ciddi kararlar vermesi, o kararlarda asla umutsuzluğa kapılmadan sonuna
kadar verdiği karar ve hayat tarzı neyse seçtiği duruş, orada durmak için
mücadele vermek. Mutlaka hayat karşılığını veriyor, karşılıksız bırakmıyor
insanı. İkincisi bu toplumun hafızası yok. Bu topluma hafızasını sunacak
insanlara ihtiyaç var. Bu toplumu tarihiyle barıştıracak, topluma tarihini
kavratacak ve geleceğe dair hayaller kurma imkanı sağlayacak çalışmalara ihtiyacı
var bu toplumun. Dolayısıyla bunu yapacak insanlara ihtiyaç var. Çünkü hayal
kurmayan insanlar, hayal kuramayan toplumlar geleceğini de kuramazlar. Geleceğin
kurulması hayal kurmaya bağlı.

Ben Gençlere diyorum ki, bu zorlu bir yol. Ama önemli olan insanın kendinden
memnun olması. Kendinizden memnunsanız sorun bitmiştir. Dolayısıyla herkes
kendinden memnun olabileceği bir hayat tarzı seçsin. Belgeseli seçsin? Bu
doğrultuda mücadele versin. Çünkü gerçekten hayatın sonunda hayatın size sunduğu
meyvalar, geriye dönüp baktığınızda sizi çok mutlu edecek.