Derleyen: Recep AKAR
Arabesk kavramının Türkçe sözlükteki karşılığı "Arap tarzında yapılmış süsleme veya bezeme" olarak geçmektedir. Söz konusu kavramın bu kullanım biçimi Fransızcadaki "arabesque" teriminin dilimize girmesiyle yaygınlaşmıştır. Dünyanın çeşitli dillerine de girmiş olan arabesk kavramı genellikle iki temel anlam üzerine yoğunlaşmıştır. Bunlardan birine göre arabesk, birbiri içine girmiş, çiçek ve yapraklardan oluşan bezeme biçimidir. İkinci olarak arabesk, birbiri içine geçerek karışık şekiller alan geometrik bezeme tarzı olarak tanımlanmaktadır.
Batıda özgün bir sanat biçimi olan arabesk bizim toplumumuzda bütünlükten uzak, bir yığma ve karmaşıklık olarak adlandırılmıştır.
"Arabesk yalnızca bir müzik türü değildir. Bizde de, batıda da, Hıristiyan kültüründe de, doğulu kültür dünyasında da hayata belirli bir bakış biçiminin dile getirdiği bir motiftir" diyor Ünsal Oskay.
Murat Belge de bir yazısında "Arabesk denildiğinde ilkin bir müzik türü anlaşılıyor. Ama olay müzikten ibaret değil. Ev eşyası, çeşitli süsler, resimli halılar, filmler ve başka şeylerden oluşan bir dünya bu. Bir hayat biçimi" diye tanımlıyor arabeski.
Gerçekten 60'lı yıllarda bir müzik türü olarak karşımıza çıkan arabesk kısa zamanda gelişmiş ve sinema, tiyatro gibi diğer sanat dallarında da yansımasını bularak bir kitle kültürü yaratacak denli büyük boyutlara ulaşmıştır. Şimdi arabeskin ülkemizdeki tarihsel gelişimine kısaca bir göz atalım.
60'lı yıllarda sanayileşmenin yaygınlaşması, irili ufaklı yerleşme merkezlerine karayolları ile bağlantılar kurulması bu yollar üzerinde hem ticaret, hem insan geliş-gidişlerini yoğunlaştırmıştı. Özellikle bu yıllardan sonra köyden kente göç büyük bir ivme kazandı. Yalnız büyük kentler değil Anadolu'daki merkezler de genişledi, şehirlerde yeni şehirler kuruldu. Plansız ve sağlıksız kentleşme biçimsel anlamda ikinci bir kent olacak denli büyük gecekondu semtlerini ortaya çıkarırken, buralarda yaşayanlar da yaygın bir tanımlamayla "kentteki köylüleri" oluşturdular. Kent yaşamının acımasızlığı karşısında bir bakıma sindirilmiş, korkutulmuş, dışlanmış bu kitlenin kültürü de elbette yoksulluğun nedenlerini kaderde arayan, mutluluğa ancak çile ve acıyla ulaşılacağını sanan, kurtuluşu Tanrı'nın yardımıyla mümkün olmayan hedeflerde gören bir biçimde olacaktı. İşte arabesk müzik de teslimiyetçi söylemi, umutsuz aşk, yoksulluk, hüzün, ölüm... gibi geleneksel/insanal izleği ile tam burada devreye giriyordu.
70'lere gelindiğinde arabesk, kentlerin marjinalinde ve taşrada yaşayan alt gelir gruplarının hicranını dile getiren bir müzik türü olarak yaygınlaşmaya başladı. Arabesk müzik müşterileri ilk bakışta şoförler gibi gözüküyor. Arabesk müzik şehir içinde daha çok minibüslerde işitildi. Ancak arabesk müşterileri yalnızca minibüslerle açıklanamazdı. Orhan Gencebay'ın "Bir Teselli Ver" plağı yarım milyon sattı, oysa yarım milyon minibüs yoktu. Şehirlerle gecekonduyu birbirine bağlayan minibüsler zamanla arabesk müziği taşradan şehire taşıdı. Çok katlı apartmanların lüks dairelerinde Orhan Gencebay plakları çalınmaya başladı. Artık arabesk yalnızca gecekondularla minibüslerde çalınan bir müzik türü değil, onun da ötesinde büyük bir çoğunluğun beğenilerine yanıt verip yaşam tarzını belirleyen bir kültür oldu.
Arabeski "yukarıdan aşağıya empoze edilen bir kitle kültürü değil, halka ait direnme ve kabullenmenin, isyan ve boyun eğmelerin ideolojik ifadesini bulduğu, hakim sınıfların hegemonik projesine eklemlenebileceği gibi alternatif bir hegemonik projeye de eklemlenebilecek çelişkili popüler çağrışımlar taşıyan bir popüler kültürdür" diye tanımlayan Meral Özbek arabesk kültürün kitleler tarafından neden bu kadar kolay kabul edildiğinin ipuçlarını veriyor bizlere.
Arabesk müziği ve kültürü hakkındakibu ön bilgilerden sonra gelelim bu müziğin ve kültürün Türk Sineması'ndaki yansımalarına...
Orhan Gencebay'ın "Başa Gelen Çekilirmiş", "Sevenler Mesut Olmaz" ve "Bir Teselli Ver" kırkbeşliklerinin plak dünyasında o güne kadar görülmemiş satış rekorları kırması, Gencebay'ın kendine özgü yorumuyla olağanüstü sayıda sayıda dinleyici bulması böylesine bir konuya sinemanın da el atmasına neden oldu. 1970'li yılların başında yine Orhan Gencebay ile başlayan arabesk filmler furyası plak/kaset dünyasındaki gelişmeler ve yeni seslerle paralellik kurarak çok uzun süre iniş ve çıkışlarla sürdü. Orhan Gencebay'ı Ferdi Tayfur'lar, Müslüm Gürses'ler, Neşe-Gülden Karaböcek'ler izledi. Plak/kaset dünyasında belirli bir satış grafiğini yakalayan her şarkıcı, aynı zamanda sinema oyunculuğuna da başladı. Böylece sinemada arabesk furyası bir gereksinmeden değil, tecimsel bir amaçtan yer bulup yerleşti.
Arabesk filmlerin ortaya çıkmasında, sinemamızdaki krizin de etkisi büyüktür. 70'li yılların başında sinemamıza egemen olan işletmeci zihniyeti bu tür filmlerin yapılmasını ve yaygınlık kazanmasını sağlamıştır. Öyle ki 1971-1973 yılları film sayısında rekorlara ulaşıldığı yıllardır.
Arabesk filmlerin ortaya çıkmasının bir diğer nedeni de artan film sayısına yanıt veremeyen konu-oyuncu sıkıntısıdır. Yüz filmlik üretime dahi ayak uyduramayan konu yetersizliği, üç yüz filmlik bir artışla çıkmaza girmiş, birbirine benzeyen konu-oyuncuların yarattığı tekdüzelik seyirciyi salonlardan uzaklaştırmıştır. Önceki türlerin devamı niteliğinde de olsa arabesk konular seyirci için değişik bir görünüm ortaya koyarak yitirilen seyirciyi tekrar salonlara çekmeyi başarmıştır.
Agah Özgüç tarafından hazırlanan "Arabesk
Filmler Kronolojisi" ne baktığımızda 1978-1984 yıllarının en çok arabesk
film üretilen ve arabesk filmlerin yıllık film saysında en büyük yüzdeyi
aldığı yıllar olduğunu görüyoruz. Bu filmlerden en önemlileri:
FİLMİN ADI | YÖNETMENİ | OYUNCULAR | TARİHİ |
Ayağında Kundura | Oksal Pekmezoğlu | İbrahim Tatlıses | 1978 |
Batan Güneş | Temel Gürsu | Ferdi Tayfur | 1978 |
Son Sabah | Natuk Baytan | Ferdi Tayfur | 1978 |
Yadeller | Temel Gürsu | Ferdi Tayfur | 1979 |
Aşkı Ben mi Yarattım | Şerif Gören | Orhan Gencebay | 1979 |
Yuvasız Kuşlar | Natuk Baytan | Ferdi Tayfur | 1979 |
Ayrılık Kolay Değil | Temel Gürsu | İbrahim Tatlıses | 1980 |
Yarabbim | Temel Gürsu | Orhan Gencebay | 1980 |
Huzurum Kalmadı | Natuk Baytan | Ferdi Tayfur | 1980 |
Beddua | Osman F. Seden | Bülent Ersoy | 1980 |
Ben de Özledim | Temel Gürsu | Ferdi Tayfur | 1981 |
Feryada Gücüm Yok | Şerif Gören | Orhan Gencebay | 1981 |
İtirazım Var | Yücel Uçanoğlu | Müslüm Gürses | 1981 |
Leyla ile Mecnun
(Not:Türünün en çok iş yapan filmidir.) |
Halit Refiğ | Orhan Gencebay | 1982 |
Hasret Sancısı | Osman F. Seden | Ferdi Tayfur | 1982 |
Günah | İbrahim Tatlıses | İbrahim Tatlıses | 1983 |
Zulüm | Temel Gürsu | Orhan Gencebay | 1983 |
Utanıyorum | Melih Gülgen | Ferdi Tayfur | 1984 |
Ayşem | İbrahim Tatlıses | İbrahim Tatlıses | 1984 |
Dil Yarası | Yaşar Beriner | Orhan Gencebay | 1984 |
Arabesk filmler sinemamızdaki diğer türlere benzeseler de kendilerine özgü birtakım farklılıklar içerirler. Acı, hüzün, kara sevda, çile, horgörülme, dışlanma, kahrolma, yoksulluk, kötü yazgı, yakınma, umutsuzluk, kadercilik, karamsarlık vb. motifler en uç noktalarda bir arada kullanılır. Mutluluk ve sevinç saman alevinden ibarettir. O da acının ve çilenin dozunu arttırmak içindir. Sevgi genellikle gerçekleşmesi olanaksız bir çizgidedir. Yoksul - zengin çelişkisi bu olanaksızlığı yaratan en önemli etkendir. Gerçekleşmesi olanaksız sevginin önerdiği çözüm yolu da hayli ilginçtir. Kısa sürede şan, şöhret ve servete kavuşmak. Minibüslerin kimi yerlerine yapıştırılan " Sabret gönül bir gün olur." özdeyişi bu önerinin sabırla yoğrulan bir başka eşanlamlı karşılığıdır.
Müzikten sinemaya, oradan da tüm yaşama sıçrayan, resmi kültürü alt eden bu kültür zamanla lümpenlikten sıyrılmış ve kitle kültürü olma yolunda, özü saklı kalmak kaydıyla yeni kimlikler arayarak kimliksizliğini sürdürmeye devam etmiştir.
Günümüze gelindiğinde ise arabesk, sinemamızda etkinliğini yitirmiş durumda. Ancak doksanlı yıllarla birlikte yaygınlaşmaya başlayan özel televizyonların yarattığı kültür çöplüğünde, aynı tecimsel kaygılarla kotarılan televizyon dizilerinde boy göstermeye devam ediyor. Öyle ki 1970'li yıllarda Orhan Gencebaylarla, Ferdi Tayfurlarla birlikte başlayan arabesk film furyası sinemadan beyaz cama transfer olarak -hatta daha da niteliksizleşerek- tek albümle şöhrete kavuşan arabesk şarkıcı/oyuncuların başrollerini oynadığı televizyon dizileri ile yoluna hızla devam ediyor. Bu gerçeği daha net görebilmek için 1998 yılının ilk üç ayında en çok izlenen elli program arasında yer alan arabesk dizilerin sayısına bakmak yeterli.
"Aynalı Tahir, Sırtımdan Vuruldum, Canısı, Küçük İbo, Delikanlı, Hemşerim, Deli Divane, Hesabım Bitmedi, Acı Günlerim" olmak üzere dokuz yerli arabesk dizi bu üç ayda en çok izlenen programlar arasına girmeyi başarmış. (AGB) Bu tablo sanırım arabeskin bir kitle kültürü olma yolunda ulaştığı boyutları kavramamız açısından çok somut bir örnek...
KAYNAKÇA
Burçak Evren, "Arabesk Olayı ve Sinema",
Gelişim
Sinema Dergisi, Sayı: 4 Gelişim Yayınları Ocak 1985
Agah Özgüç "Arabesk Filmleri Kronolojisi"
Gelişim
Sinema Dergisi Sayı: 4 Gelişim Yayınları Ocak 1985
Ünsal Oskay "Yıkanmak İstemeyen
Çocuklar Olalım" Yapı Kredi Yayınları 1998
Meral Özbek "Popüler Kültür ve
Orhan Gencebay Arabeski" İletişim Yayınları 1991
Ahmet Oktay "Türkiye'de Popüler
Kültür" Yapı Kredi Yayınları 1997
Murat Belge "Tarihten Güncelliğe"
İletişim Yayınları 1997
Nazife Güngör "Sosyo-kültürel
Açıdan Arabesk Müzik" Bilgi Yayınları 1990